FETÖ’nün 15 Temmuz 2016’da kalkıştığı hain darbe girişimi hükümet ve Türk milletinin iradesi, asker ve polisin kahramanlığıyla el ele verilerek durdurulmuştu. Kara geceye damga vuran birçok isim oldu.
Darbeci teröristlerin en önemli isimlerinden biri olan Semih Terzi’nin şehit Ömer Halisdemir tarafından öldürülmesi geceyi aydınlığa çıkartmıştı. Halisdemir’in şehadete yürüme, darbeyi durdurma emrini veren Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı, M5 dergisinden Ardan Zentürk’e çarpıcı açıklamalarda bulundu.
“3 FETÖ’CÜ TUGAY KOMUTANINDAN İKİSİ DEĞİŞTİ SEMİH TERZİ KALDI”
2015’teki şurayı ele alan Aksakallı, “2015 Ağustos şurası sonucunda üç FETÖ mensubu tugay komutanından ikisi değişti. Semih Terzi değiştirilmedi. Bu değişimlerin hiç biri yapılmasaydı 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde bütün muharip birliklerin kontrolü FETÖ’nün elinde olacaktı.” dedi.
16 Temmuz sabahında yaşadığı şaşkınlığı anlatan dönemin Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı, “İlginç olan darbe gecesi darbeye fiilen katılıp darbe başarısız olunca kaçanların pazartesi günü hiçbir şey olmamış gibi üniformalarını giyip Genelkurmay Karagahı’na mesaiye gelmeleriydi.” şeklinde konuştu.
1984 yılında şerefli üniformayı giydiniz. Yani, Türkiye’nin 10 yılda bir kendini tekrarlayan 1960- 1980 arasındaki darbeler döneminden hemen sonra… 1960-1971-1980 süreçleri… Sizce Soğuk Savaş yıllarında yaşanılan bu darbeler geleneği neye dayanıyordu?
“Konuyu fazla uzatmamak adına Osmanlı’dan başlayarak günümüze kadar birçok darbe, darbe girişimi ve isyanlarla karşı karşıya kalındığını görmekteyiz. Büyük fetihler yapan, zaferler kazanan ordular adalet ve liyakat temelinde kuramsallaştırılamadığı, iyi yönetilmediği ve kontrol edilemediği dönemlerde devleti ve milleti zaafa düşürmüştür. Örneğin; toplam 36 Osmanlı Padişahının 12 tanesi yani üçte biri isyan ve darbe ile tahttan indirilmiştir, bazıları hunharca katledilmiştir. Cumhuriyet dönemine bakacak olursak; 27 Mayıs 1960, 1962 ve 1963 Talat Aydemir’in darbe girişimleri, 12 Eylül 1980, 1998 MGK Bildirisi, 27 Nisan 2007 e- muhtırası, 15 Temmuz 2016 Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) darbe girişimi, hepsinin ayrı ayrı özellikleri ve sonuçları olmasına rağmen, hiçbirinin asla ve asla haklı sebepleri olamaz. Bunların sonucunda ülkemiz büyük kayıplara uğramış, en büyük zararı da Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) görmüştür.
Her defasında Türk Silahlı Kuvvetleri nitelikli insan gücünü kaybetmiş, ülkenin savunması için ordu, çağın gerekliliklerine göre kendini yenileyememiş, gerekli değişimi ve gelişimi tamamlayamamıştır. Bu tecrübeler bize şunu gösteriyor; üzerinde bulunduğumuz coğrafyada tam bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti istenmiyor ve istenmeyecektir. Bunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Darbelerin arka planında farklı yöntemlerle ve farklı seviyelerde dış etki mevcuttur. Bunlar başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti devletinin içine yerleştirdikleri, koruyup kollayıp üst kademelere taşıdıkları devşirme insan gücü ile ki, bunlar manda ve himayesiz kendi başımıza ayakta kalamayız inancında olanlardır ve bazı iktidar ve ikbal hırsında olanlarla birlikte darbeleri hazırlamışlardır.
FETÖ’NÜN DARBE GİRİŞİMİ KİMLER DESTEKLEDİ?
Son olarak 15 Temmuz 2016’da darbe girişiminde bulunan Fetullahçı Terör Örgütü küresel emperyalistlerin bir ürünüdür. FETÖ; CIA, PENTAGON, CENTCOM ve ülkemizi hedef alan devletler ve istihbarat servisleri tarafından desteklenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devletini parçalamaya yönelik girişimdir. Eğer başarılı olunsaydı kukla bir yönetimle ülkenin adım adım parçalanma sürecine gireceğini değerlendiriyorum.
15 Temmuz darbe girişiminin öncesini, girişimini ve sonrasını yaşamış bir asker olarak, ordunun emperyalist sistemin emrinde kendi halkına, kendi askerine uçakla, tankla hunharca saldırması dünya tarihinin ve bizim tarihimizin en dramatik hadiselerinden biridir. Bu tür felaketlerin yaşanmaması için darbe girişimin çok iyi incelenmesi, irdelenmesi, her yönüyle ortaya konması gerekmektedir. Dış etkilerden uzak, yalnızca kendi ülkesinin çıkarlarını düşünen, gayri milli ve gayri yasal faaliyetlerden arınmış milli ve muharip bir ordu, bu coğrafyada güçlü ve tam bağımsız olmanın en temel şartlarından biridir. Bunu sağlamanın yolu ise adalet ve liyakat temelinde ordunun kurumsallaşmasıdır. Bir ordunun karakterini üst komuta heyetinin öz geçmişinin ve safahatını objektif biçimde incelediğinizde anlayabilirsiniz.
Darbe öncesine baktığımızda Türkiye sathındaki tugay ve alay seviyesindeki birlik komutanlarının çoğunluğunun FETÖ mensubu olduğunu görmekteyiz. Son yıllarda kurmay subay yetiştiren Harp Akademileri’nden mezun olan subayların tamamına yakınının da FETÖ mensubu olduğunu (diğer Askeri Okullar da aynı) görüyoruz. NATO görevinde olan subayların çoğunluğunun FETÖ mensubu olduğu Genelkurmay ve kuvvet komutanlıklarının karargahlarında çok etkin olduklarını görmekteyiz
“TÜRK ORDUSUNUN GÜÇLENMESİNİ ENGELLEYEN NATO OLDU”
NATO, genelde ABD çıkarlarına göre hareket eden bir örgüttür. Tarihsel süreç içerisinde NATO’nun Türkiye’ye olan fayda ve zararları çok iyi incelenmesi gereken bir konudur. Kanaatimce NATO, Türk Ordusu’nun çağın gerekliliklerine göre gelişimini geciktirmiş ve engellemiştir. NATO, Amerikan stratejisi ve çıkarlarına göre hareket ettiğinden darbelerdeki etkisi de yadsınamaz.
Bunlarla birlikte bugünkü konjonktürde milli çıkarlarımız açısından NATO içinde kalarak ülke çıkarlarına göre milli duruş sergilemek daha önemlidir. Bunun için NATO kadrolarının seçimi de çok önemlidir. Bunun örneği pek çok kez geçmişte yaşanmıştır. FETÖ mensupları ve mandacı, himayeci zihniyetin adamları haricinde pek çok diplomatımız ve askerimiz, NATO bünyesindeki görevlerinde Türkiye’nin milli çıkarlarını savunmuş ve milli duruş sergilemişlerdir.
Biliyoruz ki, 15 Temmuz gecesi, komutanı olduğunuz Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın vatansever personeli, Irak-Suriye hattında harekattaydı. İhanet, ÖKK’yi ele geçirseydi, darbe sürecinin seyri hangi rotada olurdu?
Özel Kuvvetler Komutanlığı yaptığı görevlerin stratejik ve siyasi sonuçları olan, yurt içi ve yurt dışı terörle mücadelede öncü rol oynayan stratejik bir komutanlıktır. Dünyada modern orduların yeniden yapılanmasında da konvansiyonel kuvvetler küçültülerek Özel Kuvvet yapılanmasına özel önem ve öncelik verilmektedir. Uzun yıllardan beri her kademesinde görev yaptığım için bölgesel ve küresel anlamda kendi alanında Türkiye’nin güvenlik ihtiyaçlarını karşılayacak bu kurumun yeniden yapılanmanın zorunlu olduğunun farkındaydık. 2013 yılı sonunda başlayan özel kuvvetlerin yeniden yapılanma, değişim, dönüşüm ve gelişim süreci 2015 yılına kadar büyük ölçüde tamamlanmıştı. Dönem içerisinde en çok enerjimizi tüketen konu FETÖ yapılanmasıydı. Genelkurmay başta olmak üzere her tarafa etkinlerdi, başta terörle mücadele olmak üzere Türkiye’nin milli menfaatlerini sekteye uğratmak için ihanetleri hız kesmiyordu. Bunların büyük bir bölümü mahkeme ifadelerimde mevcuttur. Ancak çok güçlü bir mekanizmaları vardı, kural tanımayan, her türlü yöntemi kullanarak atamalar yolu ile her türlü kadrolarda yer alabiliyorlardı.
2014 yılında benim mahiyetimdeki 3 tugay komutanının FETÖ mensubu olduğu kanaatine vardık. Bunlardan biri Semih Terzi’ydi. Üçünün de değiştirilmesi için dönemin Genelkurmay Başkanı’na durumu arz ettik. 2015 Ağustos şurası sonucunda üç FETÖ mensubu tugay komutanından ikisi değişti. Semih Terzi değiştirilmedi. Sonra çok uğraş verdik ama göndermeyi başaramadık. Eğer bu değişimlerin hiç biri yapılmasaydı 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde Özel Kuvvetler’in üç tugay komutanı da FETÖ mensubu olacaktı. Yani, bütün muharip birliklerin kontrolü FETÖ’nün elinde olacaktı.
TSK BÜNYESİNDEKİ İHANET YAPILANMASI BÜYÜK SORUNDU
Bir örnek daha verecek olursak; 2015 alay komutanlıkları atamalarında iki FETÖ mensubu kurmay albayın, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na alay komutanı olarak planlandığını öğrendik. Bu atamaların yapılmaması için mücadele verdik. Genelkurmay 2’nci Başkanı E. Orgeneral Yaşar Güler de bu atamalara karşıydı. Kara Kuvvetleri Komutanı E. Orgeneral Salih Zeki Çolak ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanı Tümgeneral Şevki Gençtürk de bizimle aynı görüşteydi. Buna rağmen bu atamalar yapıldı. Albaylardan biri Fırat Alakuş, 15 Temmuz ihanetinde Genelkurmay Karargahı’nı ele geçiren ekibin başında yer aldı, diğeri ise Alb. Fatih Yarımbaş beni ele geçirmeye çalışan ekibin başındaydı.
Bu dönemde beni görevden alma gayretleri oldu. Fakat bunu yapamadılar, daha sonra FETÖ mahrem imamlarının itiraflarında bunu görmekteyiz. O dönemki Genelkurmay 2’nci Başkanı Yaşar Güler’in buna engel olduğunu biliyorum. Şimdi Milli Savunma Bakanı olan E. Orgeneral Güler’in gerek özel kuvvetlerin gelişimi için olağanüstü çabaları, gerekse başta FETÖ olmak üzere terör örgütlerine karşı verdiği ödünsüz mücadele hiçbir zaman unutulmamalıdır. Örnekleri çoğaltabiliriz. 15 Temmuz 2016’ya bu şartlar altında gelindi.
“FETÖ’CÜ OLMADIKLARINA EMİN OLDUĞUM KOMUTANLARLA KONUŞTUM”
15 Temmuz gecesi, Türk milletinin en zor gecelerinden biriydi. O gün verdiğiniz mücadeleyi anlatır mısınız?
Her dakikası büyük bir mücadele içinde geçen bitmeyen bir geceydi. 15 Temmuz akşamı saat 21:30’da yolumu kesen darbecilerden kurtulduktan sonra başlayan mücadele, ertesi gün Akıncı Üssü’ndeki rehinelerin kurtarılması ve Genelkurmay Karargahı’nın darbecilerden temizlenmesine kadar devam etti. Gece boyunca Başbakan, İçişleri Bakanı, Mit Müsteşarı, Müsteşar Yardımcısı, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı ve bazı valiler ile Türkiye genelinde FETÖ’cü olmadığından emin olduğum komutanlar ile görüşerek darbeye karşı mücadeleyi koordine ettik. Özel Kuvvetler karargahına gitmek üzere çağırdığım araçla buluşmak üzereyken taaruruz helikopterleri tarafından ateş açıldı ve Emir Astsubayım Kamil ile Uzman Çavuş korumam Osman yaralandı. Osman’ın sağ bacağı kasıktan koptu.
Gönderdiğim bir ekip tarafından Genelkurmay Karargahı darbecilerden alındı. Akıncı Üssü’ndeki rehin tutulan komutanları kurtarmak için intikal ederken Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar aradı. Çankaya’da, Başbakanlık’ta olduğunu ve oraya gelmemi söyledi. Malumunuz Genelkurmay Başkanı, FETÖ’cüler tarafından Akıncı’dan Çankaya’ya getirilmişti. Ekibi Akıncı’ya gönderdim, ben Çankaya’ya gittim. Oradan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı alarak evine götürdüm. Ertesi gün, yani 17 Temmuz sabahı, saat 08:00’da evinden alarak benim aracımla Genelkurmay Karargahı’na gittik. Kendi personelimden emir subayı, özel kalem, koruma müdürü ve koruma personeli görevlendirdim. Genelkurmay Karargahı’nı toparlamaya başladık. Ele geçen kamera kayıtlarından gece darbeye fiilen iştirak edenleri tespit etmeye başladık. İlginç olan darbe gecesi darbeye fiilen katılıp darbe başarısız olunca kaçanların pazartesi günü hiçbir şey olmamış gibi üniformalarını giyip Genelkurmay Karagahı’na mesaiye gelmeleriydi.
Kahraman Astsubay Ömer Halisdemir’e verdiğiniz o tarihi emir… Ve kahraman şehidin gerçekleştirdiği vazife… 15 Temmuz gecesi içindeki özel konumunu yorumlar mısınız
Ömer Halisdemir; 1997 yılında, ben yüzbaşı rütbesindeyken geçici görevle 3’ncü Ordu’nun emrinde ve sorumluluk sahasında bulunan Erzincan, Tunceli, Bingöl, Sivas, Tokat bölgelerinde terörle mücadele operasyonları yaptığımız dönemde Özel Kuvvetler’deki kurslarını bitirerek, B.S adında bir arkadaşı ile birlikte uzman çavuş rütbesiyle benim komuta ettiğim tabura atandılar ve Erzincan’da göreve katıldılar. Uzun yıllar terörle mücadelede birlikte yer aldık. Yüzlerce çatışma ve çok zorlu mücadelelerden geçtik. Bu süreçler; cesaret, fedakârlık, itaat ve birbirine gönülden bağlılık, zerresine kadar her yönü ile birbirini tanımanın en önemli ortamlarıdır. Ömer Halisdemir dürüstlük, fedakârlık, cesaret, kahramanlık, vatan sevgisi gibi değerlere sahip olduğunu bu süreçte bize gösterdi. Bundan dolayı aynı meziyetlere sahip diğer uzman çavuşları astsubay olmaları için teşvik ettim. Operasyonlardan kalan boş zamanlarda subayların nezaretinde sınavlara hazırlanmalarını sağladım. Astsubaylık sınavlarına ben götürdüm, sınavı kazanarak astsubay oldu. Darbe öncesinde Ömer Halisdemir, aynı özelliklere sahip koruma astsubaylarımdan biriydi, ben Ankara’da karargah dışındayken korumalar sıra ile 24 saat esasına göre Özel Kuvvetler Komutanı’nın makamında nöbet tutarlar. Darbe gecesi Ömer Halisdemir makam korumasındaydı.
ÖMER HALİSDEMİR’E EMİR
Olay günü arkadaşımın Gazi Orduevi’ndeki düğününe davetli olduğum için saat 20.30 sularında orduevinde bulunuyordum. Burada protokol olarak askeri nezaket ve görgü kuralları gereği oturmamam gereken arkalarda bir masada, protokol gereği olmaması gereken şahıslarla birlikte oturmamın planlanmış olması olağan bir durum değildi. Bu nedenle saat 21:30 sularında protesto maksatlı düğünden ayrıldım. Darbe girişiminden sonra aynı masada baş köşede oturan şahsın FETÖ mensubu başçavuş olduğunu ve dışarıda beni alıkoymak için görevlendirilen ekip ile irtibatlı olduğunu öğrendim. Daha sonra özetle; orduevinden ayrıldıktan sonra FETÖ mensubu Kurmay Albay Fatih Yarımbaş ve ekibi tarafından yolum kesildi, ekibi bertaraf ettikten sonra Özel Kuvvetler Karargahı’nı aradığımda, FETÖ üyeleri tarafından karargahın ele geçirildiğini öğrendim. Görüştüğüm darbeci kurmay albay, Genelkurmay’dan mesaj geldiğini, Silahlı Kuvvetlerin yönetime el koyduğunu ve şahsımın da görevden alındığını, yerime Semih Terzi’nin yeni Özel Kuvvetler Komutanı olduğunu söyledi. Tehditli ikazlarıma, uyarılarıma rağmen artık benden emir almayacaklarını beyan ettiler.
DARBEYE DİRENİŞ AÇIKLAMALARIM ÖNEMLİYDİ
Bu olayın ve bundan önceki olayların darbe girişimine yönelik bir durum olduğuna kanaat getirdim. Bundan sonra amansız bir mücadele başladı. Irak, Suriye dahil yurtiçinde darbeye karşı FETÖ mensubu olmayan subaylarım ve astsubaylarımla mücadele vermeye başladık. Televizyonlara bağlanarak paralel ihanet şebekelerinin darbe girişiminde bulunduğunu, buna karşı mücadele ettiğimizi ve başarılı olamayacaklarını beyan ettim. Bu açıklamalarım hem Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hem de milletimizin nezdinde darbeye karşı kararlı direnişte pozitif etki yaratmış, FETÖ’cülerin faaliyetlerinin üzerinde olumsuz bir etki yaratmıştır. Türkiye sathındaki FETÖ mensubu olmayan kritik komutanlıklarla irtibata geçilerek, hem medyaya beyanda bulunmaları, hem de darbeye karşı mücadele koordine edilmiştir. Darbe gecesi 00:55 ten itibaren Özel Kuvvetler Makamı’nda koruma nöbetçisi olan Ömer Halisdemir ile irtibata geçtim. Karargahı ele geçirmek isteyen kurmay albayların yaptıklarını takip etmesini ve fırsat bulursa etkisiz hale getirmesini istedim. Gece boyu birçok kez kendisinden darbeciler hakkında bilgi aldım.
ÖMER HALİSDEMİR’LE SON KONUŞMA
Diyarbakır’da bulunan özel kuvvetler mensubu albay tarafından Semih Terzi’nin bir tabur kuvvetle Ankara’ya Özel Kuvvetler Komutanlığı emir komutasını almak üzere hareket ettiğini öğrendikten sonra 02:00 sularında Ömer Halisdemir’i aradım. Bu onunla son görüşmemizdi. Bu son görüşmemizin haleti ruhiyesini anlatmak çok zor. Aramızda çok duygusal bir görüşme oldu. Bir taraftan memleketin halini diğer taraftan Silahlı Kuvvetlerin düştüğü durumu, bir diğer taraftan da yaşanan ihanetin acısını yaşarken tarif edilmez dramatik duygular içerisinde tek yürek olmuş bir baba oğulun inanılmaz hisleri içerisinde o tarihi emri verdim. Özetle; “Ömer, kardeşim 20 yıla yakın birlikteliğimize dayanarak sana tarihi bir görev veriyorum; Semih Terzi darbeci bir haindir, onu karargaha girmeden öldür. Bunun sonunda şehadet olduğunu biliyorsun, hakkını helal et” dedim. O da “emredersiniz, başüstüne komutanım, hakkım helal olsun” dedikten sonra telefonu kapattık. 02:16’da Ömer Halisdemir’in darbeci Semih Terzi’yi öldürdüğünü ve kendisinin de şehit olduğunu öğrendim. 16 Temmuz sabahı, Özel Kuvvetler Karargahı’na ulaştığımda Ömer Halisdemir’in naaşının yanına gelerek onu alnından öptüm. 15 Temmuz 2016 saat 21:30’da başlayan mücadelemiz 16 Temmuz akşamına kadar devam etti.
SEMİH TERZİ ÖNEMLİYDİ, DURDURULMASAYDI SORUNDU
Semih Terzi’nin öldürülmesi darbe girişiminin seyrini değiştiren en kritik anlardan biriydi. Semih Terzi’nin darbe girişimindeki rolü neydi? Semih Terzi’yi 2008 yılında ben Kara Kuvvetleri İç Güvenlik Şube Müdürü iken Kara Kuvvetleri Komutanı’nın Özel Kalem Müdürü olarak tanıyordum. Daha sonra Özel Kuvvetlerde birlikte çalıştım. 2015-2016 yılları arasında Semih Terzi’nin buradaki görevinden alınması için 2 defa teklifte bulundum. Ancak görevden alınmadı. Semih Terzi’ye olumsuz sicil ve olumsuz kanaat yazdım. Darbe girişiminden 5-6 ay öncesinde kendisine Silopi’de “dilekçeni yaz ve bu birlikten defol git” dedim. Ben Semih Terzi’nin FETÖ’cü olduğunu tahmin ediyordum. Buna yönelik şüphelerim vardı, aynı zamanda da görevinde çok yetersizdi. 15 Temmuz 2016’ya geldiğimizde darbe girişiminin baş aktörlerinden Semih Terzi, Ankara ve Ankara’nın stratejik noktaları başta olmak üzere, Asayiş Kolordu Komutanlığı’na, Marmaris’te Cumhurbaşkanı’na operasyon dahil bütün kritik kara darbe operasyonlarını yönetecekti. Bunları Silopi, Irak, İskenderun, Suriye sınırından ve diğer bölgelerden getireceği özel kuvvet birlikleri ile yapacaktı. Örneğin Marmaris’te Cumhurbaşkanı’na yönelik operasyonu yöneten Havacı General Gökhan Sönmezateş, emri Semih Terzi’den aldığını itiraf etmişti. Darbe girişiminde Semih Terzi Türkiye sathında önemli rol üstlenmişti. Semih Terzi’nin etkisiz hale getirilmesi, darbe girişiminin sekteye uğratılmasında çok önemli bir kırılma yaratmış, aralarında iletişimi koparmış, büyük bir moral çöküntüsüyle birlikte darbe faaliyetleri durma noktasına gelmiştir. Bunları kendi aralarındaki telefon görüşmeleri ve mesajlardan da anlamaktayız.
15 Temmuz ihanetinin perde arkasına dönük görüşleriniz nedir? Bu girişim, pek çok kez ifade edildiği gibi TSK bünyesindeki farklı yapıların dirsek temasında bir “matruşka” kimliği mi taşımaktadır? Yani birbirinden haberdar farklı grupların ittifakıyla mı karşılaştık, böyle bir ittifak var idiyse, iş nerede koptu, vatansever kadroların kararlı müdahalesi, süreci nerede değiştirdi?
Yakın tarihimizde sözde müttefikimiz ABD’nin kendi çıkarlarına ve stratejik hedeflerine göre PKK, PYD, DEAŞ, FETÖ ve içimizdeki diğer gayri milli unsurlar vasıtasıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasına yönelik faaliyetlerini yakından biliyoruz. 15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişimi de bunlardan biridir. 15 Temmuz’a gelmeden önce sahada bizlerin iyi niyet ve samimi iş birliklerimize rağmen her zaman bir şekilde ihanete uğradığımızı gördük. 2011 yılında Uludere olayı bir istihbarat tuzağıydı. CIA tarafından içimizdeki FETÖ ve PKK iş birliği ile planlanmıştır. 2015 yılı eylül ayından sonra Ağrı, Tendürek, 40 gün süren Doski Vadisi-İkiyaka Operasyonları’nda FETÖ mensubu askerlerin operasyonları engelleme ve ihanetleri devleti zaafa uğratma süreçleri yaşandı.
ABD EL-BAB’DA DEAŞ VE PKK İLE BİRLİKTE KARŞIMIZA ÇIKTI!
Sizce, 15 Temmuz arkasındaki emperyal güçler ve bölgedeki müttefikleri açısından “Türkiye’ye müdahale dosyası” kapanmış mıdır, yoksa, zaman içinde yeni bir saldırı tehdidi bulunmakta mıdır?
15 Temmuz ihanet girişiminden 40 gün sonra başlayan Fırat Kalkanı Harekatı’nda ABD’nin çirkin yüzünü bir kez daha gördük. 11 Kasım 2016 tarihinde harekatın son safhası olan EL-BAB bölgesine yöneldiğimizde ABD, harekat alanında PKK, PYD, DEAŞ dahil bütün terör örgütlerini destekleyerek karşımıza çıkarmıştır. Rusya ve rejim de aynı hedefte birleşerek karşımıza çıktılar. O dönem SİHA’larımız henüz kullanılmaya başlanmamıştı. Hava sahasının kontrolü nedeniyle de Hava Kuvvetlerinin desteği kısıtlı oldu. Bu dönem tam bir istiklal mücadelesiydi. Biz de İncirlik Üssü dahil Fırat’ın doğusunu destekleyen Gaziantep’teki ABD helikopterlerini ve İHA uçuşlarını kontrol altına aldık. Akabinde şahsım içerde ve dışarda hedef haline getirildi. Medya ve sosyal medyadan direkt ve dolaylı saldırılar başladı ve hala devam ediyor. Bu operasyonda şehit olan kardeşlerimizin ruhu şad olsun.
Onların her biri destan yazarak şehadete ulaştı. Normal de 3 ayda tamamlanacak harekat 6 ay kadar sürmüştür. Bu safhaya kadar (harekat alanının yüzde 80’ni) toplam 9 şehit verilmiş, bu safhadan sonra 58 şehit verilmiştir. ABD, işbirlikçi terör örgütlerini kullanarak saldırılarına devam etmiştir. Bu dönemde harekatın durdurulması için, içimizdeki ABD güdümündeki gayri milli unsurlarda harekete geçirilmiştir. Sonuç olarak; 15 Temmuz Darbe girişiminden sonra da devletimize karşı hain emel ve eylemlerin amacı, özellikle 9 Kasım 2016’da büyük bir oyun oynandı maksatları ordumuzu yenilgiye uğratarak geri çekilmek zorunda bırakmak bunu etkisiyle Türkiye’yi kaosa sürüklemekti. Özel Kuvvetler Komutanlığı; gerek yurtiçi ve yurtdışı terörle mücadele, 15 Temmuz darbe girişimine karşı verdiği mücadele ve darbeden sonra icra edilen Fırat Kalkanı Harekatı’nda büyük bir mücadele vermiştir.
Siz, yalnız 15 Temmuz gecesinde değil, devamında FIRAT KALKANI HAREKATI’nda komutanlık yeteneğini en üst düzeyde temsil etmiş bir subaysınız. 2020 yılında korgeneral rütbesinde “kadrosuzluktan” emekli edilmenizi nasıl karşıladınız? Tarihe yön vermiş bir komutanın terfi etmesinden kim, neden rahatsız olmuş olabilir?
Özel kuvvetler personelini yetiştirirken çeşitli tarihi olaylardan örnekler veririz. Onlardan biriyle konuya girmek istiyorum. Malumunuz milli mücadele döneminde baştan beri Yunan işgalini tanımayan ve sonuna kadar mücadele eden Manisa Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey milli mücadele için toplanan akıncılara şunu ifade eder; ”Bu bir vatan namus ve istiklal mücadelesidir, kişisel hiç bir karşılığı yoktur. Milli mücadele başarıya ulaştığında, sağ kalanlar geriye döndüğünüzde, bizimle birlikte mücadeleye katılmayanların, geri planda kalanların, makam mevki ve servet sahibi olduğunu görebilirsiniz. Eğer bir hak iddia edecekseniz şimdiden vazgeçin ve bizimle beraber mücadeleye katılmayın.”
DEVLETTE KÜSLÜK OLMAZ
Öncelikle bizler için en büyük rütbenin ŞEHİTLİK, en büyük makamın ise ŞEHADET makamı olduğu inancına sıkı sıkı bağlı olarak mücadele ettik. Yüzlerce çatışma bir çok saldırıya uğradık, kalleşçe sahsımı ortadan kaldırma girişimleriyle karşı karşıya kaldım. Maalesef mucize eseri de olsa şehadet makamına ulaşamadık. Allah onurlu, şerefli yaşamayı ve ölmeyi nasip etsin.
Bu çerçevede asla küskün değilim, devletle küslük olmaz. Önemli olan onurla şerefle görevini tamamlamaktır. Savaşçılar; rütbe ve makamdan ziyade onurlarını şereflerini önemserler gitmesi gerektiği zaman giderler, arkada bırakılan sadece makamdır.
ŞEHİT HALİSDEMİR’İN CEBİNDEN ÇIKAN 8 MADDELİK EMİR!
Şehit Ömer Halisdemir’in sizden gelen bir telefonla, sonrasında güvenlik kameralarından gördük, ölüme adeta düğüne gider gibi yürümesi… İnsanlar bunu asla unutamıyor… Özel Kuvvetler personelinin karakteri nasıl şekilleniyor?
Ben özel kuvvetler komutanı olduktan sonra, Kıbrıs’ta Türk varlığının korunması için 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nın başarıya ulaştırılmasında tarihi rol oynamış Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın yaşadığı Süleymaniye Olayı gibi kötü tecrübeleri dikkate alarak, çok geniş bir coğrafyada görev yapan Özel Kuvvetler’i doğru ve temel bir çerçevede yönetmek, prensipler dahilinde hareket etmesini sağlamak için sekiz maddelik Özel Kuvvetlerin Temel Prensipleri adı altında emir yayınladım ve imza karşılığı her personele tebliğ edilmesini ve sürekli ceplerinde taşınmasını sağladım.
Çünkü milletimizin başını öne eğdiren Çuval Hadisesi olarak bilinen Süleymaniye Olayı yaşanmıştı, bu bir emir komuta zafiyetiydi. Kritik zamanlarda emir beklememeli, alandaki liderler muhtemel durumlara karşı önceden tedbir almalıdır. Çünkü stratejik bir komutanlık olan Özel Kuvvetler mensuplarının bir liderde bulunması gereken A-B-C-D olarak formüle ettiğim ADALET, BASİRET, CESARET ve DİRAYET özelliklerine sahip olması gerekmektedir. Bu özellikler kapsamında olayları önceden görüp cesaretle karar vermeli, her ne olursa olsun verdikleri kararların sonuna kadar dirayetle arkasında durmalıdırlar.
Yaşanan ve yaşanacak olaylarda personele yön vermek, emredilen çerçevede hareket etmelerini sağlamak için verdiğim sekiz maddelik emrin birincisi; Bütün faaliyetlerde yasallık esastır. Sekizinci ve son maddesi ise; Durum ve şartlar ne olursa olsun esarete düşmek ve teslim olmak asla düşünülemez, ŞEHADET ESASTIR.
ÖZEL KUVVETLERİN TEMEL PRENSİPLERİ
1. Bütün faaliyetlerde yasallık esastır.
2. Başarı için görevlere ve olaylara daima soğukkanlı ve pozitif yaklaşım esastır.
3. Her zaman çözüm ve sonuç odaklı çalışma esastır.
4. Nitelikli, yetişmiş özgüveni tam ve vazife için adanmış insan gücü her şeyden daha önemlidir.
5. Değişik coğrafya, durum, şartlara göre yüksek durumsal farkındalığa dayalı bireysel ve kurumsal güvenlik anlayışı şarttır.
6. Her türlü ortamda adalet, merhamet, karşılıklı güven, saygı, birbiri için canını veren kalben bir bağlılık oluşturmak herkesin temel görevidir.
7. Kural hatası; kan, gözyaşı ve başarısızlık demektir.
8. Durum ve şartlar ne olursa olsun esarete düşmek ve teslim olmak asla düşünülemez, şehadet esastır.