Rasathane-i Amire olarak 1868 yılında kurulan, 1894 Büyük İstanbul Depremi’nin ardından 2. Abdulhamid’in İtalya’dan getirttiği cihazlarla deprem araştırmalarına başlayan Kandilli Rasathanesi, 150 yıldır çalışmalarını sürdürüyor.
Üsküdar’da bulunan Kandilli Rasathanesi’nin tarihi, 1868 yılında Pera’da 74 metre yüksekliği olan bir tepede kurulan meteorolojik gözlem istasyonuna dayanıyor. İlk müdürü Fransız Aristide Coumbary olan Rasathane-i Amire, o dönemde hava tahminlerini telgrafla çeşitli merkezlere iletiyordu.
Rasathane için 1894 depremi, dönüm noktası oldu. İstanbul’da meydana gelen büyük depremin bilimsel bir şekilde araştırılmasını isteyen 2. Abdülhamid, bu amaçla İtalya’dan tanesi 3 bin 200 Frank’a iki sismograf satın aldırdı. Sismograflardan biri Rasathane-i Amire’ye, diğeri ise Yıldız Sarayı’na yerleştirildi. İstanbul’a davet edilen Roma Rasathanesi Deprem Müdürü İtalyan Sismolog Agamennone, İstanbul’da kaldığı iki yıl süresince sismolojiyi gençlere öğretti ve “Zelzele Servisi”ni kurarak bu servis adına 1894-1895 yıllarına ve 1896 başlangıcına ait sismik notlar içeren bir bülten yayımladı.
Türkiye’de astronomi ve jeofizik çalışmalarının öncülerinden Fatin Gökmen’in döneminde, 1911 yılında, rasathane İcadiye Tepesi’ne taşındı. Cumhuriyet dönemiyle rasathaneye yeni sismoloji aletleri satın alındı. 1936’da ilk kez “Kandilli Rasathanesi” ismini alan kurum, sismik gözlemlerin yanı sıra astronomik gözlemlere de kesintisiz olarak devam etti. Rasathane 1982 yılında Boğaziçi Üniversitesi’ne bağlanmasından sonra eğitim ve araştırma faaliyetlerine başladı ve “Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Merkezi” adını aldı.
“Türkiye’deki deprem araştırmaları ABD’den önce”
BÜ Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, rasathanenin 150 yıllık tarihi bulunduğunu ve Türkiye’deki deprem araştırmalarının ABD’deki çalışmalardan çok önce başladığını söyledi.
Rasathanenin 1999 depreminin ardından sismik networkunun ve teknolojisinin yenilendiğini ve tüm Türkiye’ye yayılmış bir deprem ağına sahip olduklarını aktaran Özener, “Bugün o bahsettiğim teknolojiyle anlık olarak Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü ulaşan veri sayısı 225 tane farklı istasyondan tüm Türkiye’ye yayılmış veri topluyoruz. Bunlar anlık rasathaneye ulaşan veriler. Bunun dışında kurulmuş olan farklı teknolojilerle de özellikle Marmara Bölgesi’nde 600’den fazla deprem algılayıcımız bulunmakta.” dedi.
Kandilli Rasathanesi’nin çalışmalarının yalnızca deprem araştırmalarıyla sınırlı olmadığını vurgulayan Özener, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Boğaziçi Üniversitesi’ne 1982 yılında bağlanmasından sonra bir enstitü haline geldi burası ve Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı, Jeodezi Anabilim Dalı Jeofizik Anabilim Dalı ile master ve doktora eğitimleri veriyoruz. Yine bünyemizde bulunan Bölgesel Deprem Tsunami Değerlendirme Merkezi’yle hem depremi hem tsunamiyi izliyoruz. Bildiğiniz gibi akredite olmuş bir kuruluşuz. Türkiye Cumhuriyeti Devletini Birleşmiş Milletler nezdinde temsil ediyoruz ve tüm Ege, Akdeniz, Karadeniz ve bağlantılı denizlerde tsunami servis sağlayıcısıyız. Ankara’daki merkezimizde, Belbaşı’nda bulunan, nükleer denemeleri izlediğimiz merkezimizde dünya üzerinde herhangi bir yerde bir nükleer deneme yapıldığı zaman tespit ediyoruz. Yine Dışişleri Bakanlığı üzerinden merkezi Viyana’da olan Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Anlaşması Örgütü’ne bu verileri iletiyoruz. İznik’te olan deprem zararlarını azaltma merkeziyle de bölgesel olarak deprem zararlarının azaltılması yönünde çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”
Deprem konusunda dünyanın en ileri ülkelerinin sahip olduğu cihazların rasathanede de bulunduğunu vurgulayan Özener, “Bugün sahip olduğumuz teknoloji, dünyanın bu konuda özellikle deprem konusunda en ileri ülkelerin sahip olduğu teknolojiyle birebir aynı. Yani kullanmış olduğumuz cihazlar. Onun dışında insan kalitemiz, uzman kalitemiz… Bugün bölgesel Deprem ve Tsunami İzleme Değerlendirme Merkezi’nde çalışan 25 uzman arkadaşımız mesleklerinde yetişmiş, çok önemli bilgi birikimine sahip arkadaşlarımız.” diye konuştu.
Özener, rasathanenin yedi gün yirmi dört saat çalıştığını vurgulayarak, şu bilgileri verdi:
“Üç vardiya olarak çalışıyoruz. 6 arkadaşımız da kampüste bulunarak gece de Türkiye ve yakın çevrede herhangi bir yerde olan depremleri anında tespit ederek değerlendiriyor. Dolayısıyla hem bilgi birikimimiz hem insan kaynağımız olarak hem alet kapasitesi olarak dünyanın en ileri ülkeleriyle rekabet edecek düzeydeyiz. Bunun yanında sahip olduğumuz öğretim üyesi kaynakları da çok önemli ki bu öğretim üyelerimiz de dünyanın en iyi üniversitelerindeki öğretim üyeleriyle rekabet edecek güçte.”
“Marmara Denizi’nde çalışmalarımızı daha çok yoğunlaştıracağız”
Özener, Marmara Denizi’nden geçen fay hattına ilişkin çalışmalarını ise şöyle anlattı:
“Bilgi birikimimiz ve alet donanım kapasitemizle en son tamamlamış olduğumuz ve çok kısa bir süre sonra final toplantısını yapacağımız Türk-Japon projesiyle birlikte sahip olduğumuz deniz tabanı sismometrelerimiz var. Bu teknoloji şu anda Türkiye’de başka bir kurumda bulunmamakta. Japonya dışında da ilk defa Türkiye’ye getirilen bir teknoloji bu. Japonların ilk defa Japonya dışında bir ülkede kullandıkları bir teknoloji. Bu teknolojiyle biz Marmara Denizi’ni, özellikle deniz tabanını tam fayın üstünde yaklaşık bin 200 metre kadar derinlikte kurmuş olduğumuz networklerle sürekli izleyebiliyoruz. 0.2 büyüklüğündeki depremleri dahi test etme kapasitemiz var.
Dolayısıyla biz ne yapacağız bundan sonraki süreçte? Bu birimimizi özellikle Bölgesel Deprem Tsunami İzleme Değerlendirme Merkezimizin kapasitesini daha da artıracağız. Marmara Denizi’nde çalışmalarımızı daha çok yoğunlaştıracağız. Tabii deprem demek sadece Marmara demek değil. Türkiye üzerindeki Kuzey Anadolu fayının, Doğu Anadolu fayının, Ege açıklarının bütün sismik tehlikelerin olduğu bölgelerdeki networkumuzu hem enine hem dikine geliştirme çabamızı sürdüreceğiz.”