Batılılaşmayı doğru değerlendirip-doğru yorumlamak isteyenlerin başucu kitabı haline gelen, ilk baskısı Ekim 1975’te yapılan Batılılaşma İhaneti, aradan geçen 47 yılda gençler başta olmak üzere okurların; “bu topraklar”a ait olmayan ideolojileri, olayları, bu olayların müsebbiplerini, düşünce dünyalarını ve halktan kopuk aydınlarını tanımalarına da vesile oldu.
Doğrusu, edebi mahfillerde üzerinde konuşulan, hakkında en çok tahlil -değerlendirme yazıları yazılan ve Türkiye’nin toplumsal-siyasal, kültürel meseleleri üzerine kafa yoranların kaynak gösterdikleri eserin 39’uncu baskısı Yazar Yayınları arasından çıktı.
“Batılılaşma İhaneti”nin ön sözünde kitabın yazılma gerekçesine dair ifadelerin bir bölümü alıyorum:
…. …
“Batılı sömürgeciler, devletimize güç veren ne kadar müessese varsa hepsini yok etmeye azimliydi. İktisadımız, kültür ve eğitim kurumlarımız yıkılmış, yerine emperyalistlerin çıkarlarına hizmet eden müesseseler kurulmaya başlanmıştı. Batılı emperyalistler bu yöndeki açık ve gizli çabalarına yüzyıllar boyu devam ettiler. Önlerinde en önemli engel olarak devletimizin İslâm topluluklarıyla bağlarını koruyan müesseseler vardı.
Gerçekten, XX. yüzyıl başlarında, İslâm halifesinin adı, İslâm topluluklarının camilerinde okunuyordu. Hicaz demiryolu bütün dünya Müslümanlarının iştirakiyle inşa edilirken, Osmanlı’nın girdiği bütün savaşlar İslâm topluluklarında yankı buluyor, meselâ Edirne, Bulgarların elinden geri alındığında dünyanın her tarafındaki Müslümanların kutlama telgrafları başkent İstanbul’a akıyordu. İslâm âlemi hürriyet uğrunda başkaldırmak için Hilâfet müessesesinin meydana getirdiği manevî birliğe umutla bağlanıyordu. Öyleyse, bütün İslâmcı hareketler ve Halifelik emperyalizmin gözünde yok edilmesi gereken şeylerdi.
Ve emperyalizm bir gün bunu da gerçekleştirecekti (1924). Oysa emperyalizmin ağababası İngiltere bugün bile, bütün fonksiyonlarından soymasına rağmen, eski sömürgelerle bağlantı sağladığı için krallık müessesesini korumaya devam etmektedir. Artık birtakım tabuları bir tarafa atıp hiçbir baskıdan yılmadan doğruları kesin olarak ortaya koymanın zamanı gelmiştir. Yarım asırlık bir geçmişe bakan Cumhuriyet devri nesilleri, sloganlar ve vecizelerle doldurulmuş kafalarını ağır ağır yeni bir millî oluşumun tan ağartılarına doğru kaldırıyorlar. Zamanla yok edilen aydın direnme gücünün yeni belirtileri fark ediliyor. Halkımız artık mukavemetinde yalnız kalmadığını, bir aydınlar kitlesinin kendi dâvasının bayrağını taşımaya hazır olduğunu sevinçle hissediyor. Meselelere tarihimiz açısından bakan bu aydınlar yarınki Türkiye’nin habercisi olmanın mesuliyet duygusu içindedir.
Yarınki Türkiye’nin hareket adamları, ancak yakın tarihimize ait doğruları bilerek yanlışı tekrardan kaçınabilirler. Elinizdeki kitapta, Türkiye’nin iki yüz yıllık yanlış değişimi belgelere dayanılarak, çeşitli boyutlarıyla ele alınmakta ve böylece yakın geçmişe ait “doğru”ların bir nebze aydınlığa kavuşturulmasına çalışılmaktadır. 1970’ler Türkiye’sinde meydana çıkan hadiselerin fon teşkil ettiği yazılar geçmişe ve günümüze ait örneklerle desteklenmiştir. (1975)”
“Mustafa Reşid Paşa’dan Günümüze Batılılaşma İhaneti” ve “Türkiye’de Haberleşmenin Yönü Ve Kitle Haberleşmesi” eserin giriş kısmını oluşturuyor.
Beş bölümden oluşan “Batılılaşma İhaneti”nin konu başlıkları ise şöyle sıralanıyor:
Birinci Bölüm: Temeldeki Yabancılaşma, İkinci Bölüm: Aydın Yabancılaşması, Bürokrasi Çağ Dışıdır, Üçüncü Bölüm: Devrim Yabancılaşması, Dördüncü Bölüm: Fikir Yabancılaşması ve Beşinci Bölüm: Şuur Yabancılaşması.
Kitabın sonunda; Abdullah Çalışkan’ın “Batılılaşma İhaneti” Üzerine D. Mehmet Doğan İle Bir Konuşma” röportajı (İlim ve Sanat, Kasım-Aralık (1985) ve A. Vahab Akbaş’ın “Batılılaşma İhaneti’nden Hareketle” başlıklı eseri değerlendirme metni bulunuyor. (Berceste , 2007, Sayı 64)
… …
D. Mehmet Doğan’ın üniversite öğrenciliği yıllarında yazdığı ve çoğu Hareket’te yayınlanmış makalelerinden oluşan “Batılılaşma İhaneti” tabu yıkıcı, zihin dönüştürücü etkisi nedeniyle olsa gerek aradan geçen bunca zamana rağmen hâlâ önemini koruyor.